Zeitgeist Addendum

Doğa Ve İnsan

IV. Bölüm
Doğa Ve İnsan

-Benim ülkem Dünya’dır ve dinim iyi olanı yapmaktır. (Thomas Paine, 1737-1809)

Toplumumuzun sosyal değerleri, kaçınılmaz savaşlar, yozlaşma, sıkıcı, bunaltıcı yasalar, sosyal katmanlaşma, ipe sapa gelmez batıl inanışlar, hurafeler, çevresel yıkım ve kirlenme, despot, sosyal yönden kaygısız, çıkar amacı güden yönetici sınıfı; insanların aslında sahip olduğu en temel iki içgüdüsünü önemsememesinin sonucudur. Doğa kanunun “gelişmekte olan” ve “ortak yaşamsal” yönü. Gerçekliğin doğası, bütün bu sistemler; ilim, toplum, teknoloji, felsefe veya herhangi bir buluş, yasaklanmadığı takdirde, daima değişime uğrayacaktır. Bugünlerde tartıştığımız klişe konulardan, modern iletişim ve ulaşım, antik çağlarda hayal edilmesi imkânsız olan şeylerdi. Aynı şekilde, gelecekte olacak teknolojiler, sosyal yapılanmalar, bugün kavrayamayacağımız şeyler olacak. Simyacılıktan kimyacılığa, Dünya’yı merkez alan bir Evren’den, Güneş’i merkez alan bir Evren’e, günahkârlığın hastalıklara neden olduğu inancından, modern tıbba ulaştık. Bu gelişimin sona erdiğine dair bir işaret yok ve bunun farkında olmamız bizi gelişim ve ilerlemeye doğru sürekli devam edecek bir yola sürüklüyor. Değişmeyen ve tecrübelere dayalı bilgiler var olamaz. Bütün sistemlerin ortaya çıkışının özü budur. Farkına varmalıyız. Bunun anlamı, daima yeni bilgilere açık olmamızdır. Her ne kadar şu an ki inanışlarımızı ve kimliklerimizi tehlikeye soksa da. Maalesef, günümüz toplumu bunu algılayamadı ve kurulu düzen eskimiş sosyal yapıları muhafaza ederek, gelişimi engellemeye devam ediyor. Aynı zamanda toplum, değişmekten korkmanın cezasını çekiyor. Sabit bir kimliğe koşullandırılmış olduklarından, insanların inanç sistemini sorgulamak, genelde hakaretlerle ve sözlü münakaşa ile sonuçlanıyor. Yanlışı seçmek bozuklukla ilgilidir. Aslında yanlış olduğu kanıtlansa da topluma mal olmuştur. Birilerinde yeni bir anlayış gelişsin diye, daha öte farkındalık oluşsun diye, fikirleri güncellenmiş, değişmiş ve aydınlanmış, bilinçli ve zeki bir insan gibi bir şey yoktur. Ki bu sadece zaman meselesidir.

Yeni ve değişim yaratacak bilgilerden uzak durma, bir inanç sistemine körlemesine inanma eğilimi, fikirsel maddecilikten başka bir şey değildir. Parasal sistem, bu maddeciliği baki kılar. Sadece kendi çıkarı olan düzeni korumaz, ayrıca bu düzene körlemesine kapılmış sayısız insanı, bu statükonun kendi kendini tayin etmiş gardiyanları haline getirmektedir. Artık onları kontrol edecek çoban köpeğine ihtiyaç duymayan koyunlar, normallerin dışına çıkanları sürüden dışlayarak birbirlerini kontrol ediyorlar. Bu eğilim, değişimi engeller ve var olan düzeni sürdürür. Kimlik, rahatlık, güç ve çıkar uğruna olan bu düzen sürdürülemez. Sadece dengesizlik, bölünme, çarpıklık ve her durumda, tahribat yaratacaktır. Zaman, değişim zamanıdır. Avcı-toplayıcılardan, tarım devrimine, sanayi devrimine, izlenen yol nettir. Yeni bir sosyal sistemin zamanıdır. Bugün sahip olduğumuz anlayışı yansıtan bir sistemin zamanıdır. Parasal sistem, kıtlığın esas olduğu bir dönemin ürünüdür. Teknoloji çağında, artık topluma uygun değildir. Yarattıkları, sapmış davranışlara sebep olmuştur. Keza dini inanışlar gibi, dominant dünya görüşleri, toplumla uyuşmadan işlenmiştir. İslam, Hıristiyanlık, Musevilik, Hinduizm ve diğerleri, kişisel ve sosyal gelişimin önündeki engellerdir. Kapalı dünya görüşünü sürdüren grupların, bu kıt algılayışla bildikleri, evrenin kendiliğinden oluşmuş olamayacağıdır. Din, oluşum sürecine olan farkındalığı yok etmiştir. Takipçilerine yüklediği psikolojik yıkıma sebep olan “inanç” ile ve gelenekselleştirilmiş atıl inanışlarla, onların mantık ve yeni bilgileri reddetmelerine sebep olmuştur.

-Tanrı konsepti, doğayı açıklama metodudur. İlk zamanlarda insanlar, her şeyin nasıl oluştuğunu, doğanın nasıl işlediğini bilmiyorlardı. Bu yüzden de küçük hikâyelerini uydurdular. Tanıyı kendi hayal güçleriyle yaptılar. İnsanlar hatalı davrandığında, sinirlenen bir adam. Seller ve depremler yaratıyordu ve bunun tanrının davranış tarzı olduğu söylendi. (Jacque Fresco)

İnançların sindirici tarihine gelişi güzel bir göz attığımızda, kurgulanmış efsaneler oldukları ve, tarih süresince etkilenerek zirve noktasına geldikleri ortaya çıkar. Örneğin, Hıristiyanlık inancının en önemli öğretisi, İsa’nın ölümü ve yeniden dirilişidir. İncil’in buyurduğu bu inanış çok önemlidir.

-Eğer Isa dirilmezse öğütlerimiz boşunadır ve inancınız da boşunadır. (1 Corinthians 15:14)

Bu hikâyeyi kelimesi kelimesine kabul etmek çok zordur. Yüzyıllardır bu doğa üstü olayı belirten tek kaynak olmaması bir tarafa, aynı şekilde ölmüş ve yeniden dirilmiş Hıristiyanlık öncesi kurtarıcıların, çok büyük bir sayıda olduğunu bilmek, bu hikayeyi de efsaneler arasına koyar. Tortullian gibi, ilk kilise figürleri büyük benzerlikleri kırmak için, bu benzerlikleri Şeytan’ın yarattığını savunur. İkinci yüzyılda yer bulan;

“Şeytan, doğruluğu yoldan çıkarandır, İsa’nın kutsal mucizelerini taklit eder, inananlarını vaftiz eder ve günahlarından arındırır, nimetler için adak adar ve yeniden dirilir. İlahi şeyleri tamamen kopyalayan, Şeytan’ın kurnazlığını anlayın. (Tertullian, 155-222 AD; from The Prescription Against Heretics, Chap. XL)” ifadesi gerçekten üzücüdür. Bununla birlikte, Hıristiyanlık’tan, Musevilik’ten, İslam’dan ve diğerlerinden gelen bu hikayelere inanmayı bıraktığımızda, tamamen tarih olurlar ve gerçekte oldukları gibi birçok inançtan elde edilmiş özünde mecazi deyimler olduklarını kabul ettiğimizde, görürüz ki bütün dinler ortak bir silsileyi paylaşırlar. Bu hepsini birleştiren zorunluluk; inanılma ve değerli olma ihtiyaçlarıdır. Dini inançlar, diğer tüm ideolojilerden çok daha fazla parçalanmaya ve çatışmaya neden oldu. Sadece Hıristiyanlık 34.000 farklı alt gruba sahiptir.

-İncil, yorumlama işidir. Okuduğunuzda, aklınızdan geçen; “Sanırım İsa bunu demiş. Bence Eyüp bunu anlatmış. Hayır! Bunu demiş!” gibidir. Lutherciler var, Yedinci gün Adventistleri var, Katolikler var, hiç olmayan bir şey için, kiliselere bölünmüşler. (Jacque Fresco)

Bölünmenin bu noktasında, dini inançların ticari markası, inancımızı sarsan ikinci bozulmadır. Ayrışmanın yanlış kavramları, hayatın ortak yaşamsal ilişkisini inkar ederler. Bütün doğal sistemlerin zamanla meydana geldiğini anlamazsak, gerçekler sürekli değiştirilmiş ve mahvedilmiş öğretiler üzerine kurulacaktır. Anlamalıyız ki bütün sistemler, aslında sadece insanlar tarafından uydurulmuş parçalardır. Tabiattan bağımsız hiçbir şey olamaz. Tabiatın bütünü, birbiriyle ilişkili varlıkların müşterek sistematiğidir. Her neden bir sonuç oluşturu, var olan sadece yoğunlaştırılmış bir bütündür.

-Çevreye ne denli bağımlı olduğumuzu görmezsiniz, özgürmüşüz, kafamıza göre takılıyormuşuz gibi görünür. Oysa, oksijeni alırsanız, hepimiz anında ölürüz. Bitki örtüsünü alın, ölürüz. Güneş olmadan, bütün bitkiler ölür. Bizler birbirimizle bağımlıyız. (Jacque Fresco)

-Bunu tamamen öğreti olarak almalıyız. Bu sadece insanlığın bu gezegendeki tecrübesi değil, toplam bir tecrübe ve bizler de, bitkiler ve hayvanlar olmadan yaşayamayız. Dört element olmadan yaşayamayız. Ne zaman bunu bir öğreti olarak kabul etmeye başlayacağız? Başarılmazı gereken şey bu. Başarı, çevremizdeki her şeyle ne kadar iyi ilişki içinde olduğumuza bağlıdır. Torunlarıma umdukları, düzgün, barış içinde, her şeyin yolunda olduğu, sosyal bir dünya, miras bırakamadığım gerçeğinin farkındayım, bugün Etiyopya’da, Endonezya’da, Bolivya’da, Filistin’de, İsrail’de yetişen her çocuğun da, aynı umuda sahiptir. Bütün topluluğu dikkate almalısınız. Yoksa ciddi sorunlarınız olur. Artık bütün dünyanın topluluk olduğunu görmek zorundayız ve birbirimize bu yönde dikkat etmeliyiz. Bu sadece insanoğlunun topluluğu değildir. Bu bitkilerin, hayvanların ve elementlerin topluluğudur. Bunu anlamaya gerçekten ihtiyacımız var. Bizi mutluluğa ve huzura götürecek olan budur. Şu an hayatlarımızda eksik olan budur. Buna maneviyat diyebiliriz. Fakat konunun aslı; huzur, birbirine bağlı olmaktan gelir. Bizim tanrısal özelliğimiz budur, bu bizim bir parçamızdır. Bunu gerçekten, içinizde, derinlerde hissedebilirsiniz. Bu inanılmaz muhteşem duygudur ve sahip olduğunuzda bilirsiniz. Bunu paradan alamazsınız. Bunu bağlanmaktan alırsınız. (John Perkins)

-Eğer bu ülkeye zarar vermiyorsa, nükleer silahlar yapmaya nasıl devam edeceğiz, ne demek istediğimi biliyorsunuz? Askeri endüstriye ne olur, hepimiz bir olmayı başarırsak? Bu ekonomiyi mahvedecektir. Her halükarda sahte olan ekonomiyi… Otlakçı olan ekonomidir. Hükümetin neden çatırdağını görüyorsunuz… Koşulsuz sevgiyi tecrübe etme düşüncesiyle. (Bill Hicks)

-İnanıyorum ki, silahsız gerçekler ve koşulsuz sevgi dünyada son sözü söyleyecektir. (Dr. Martin Luther King Jr. 1929-1968)

Kişisel varlığımızın bütününün, dünyamızdaki diğer her şeyin bütününe bağlı olduğunu bir kez anladığımızda, koşulsuz sevginin ne anlama geldiğini göreceğiz. Sevgi, önyargısız olarak, her şeyi kendiniz gibi ve kendinizi her şey gibi görmektir. Nitekim bir zamanlar hepimiz bir bütündük.

-Hepimiz bir yıldızın merkezindensek, parçamız olan her atom bir yıldızın merkezindense, o halde hepimiz aynı şeyiz. Buffalo’da sokaktaki bir kola makinesi veya bir izmarit de, bir yıldızdaki atomlardan oluşuyor. Sizin ve benim gibi, binlerce kez dönüşüme uğradılar. Bu yüzden, o dışarıdaki şey benim sadece. Peki, ne var bundan korkacak? Teselli arayacak ne var? Hiçbir şey. Korkacak bir şey yok çünkü, her şey biziz. Sorun, doğarken, adımız konarken, kimliğimiz olduğunda bölünmemizdedir. Birlikten ayrılıyoruz ve dinlerin istismar ettikleri budur. Bazı insanlar, birliğin tekrar bir parçası olma arayışını alırlar ve bunu sömürürler. Buna tanrı derler, kuralları olduğunu söylerler, bence bu zalimcedir. Bence bunu din olmadan da yapabilirsiniz. (George Carlin, 1937-2008)

-…dünya dışından gelen bir ziyaretçi, insan toplulukları arasındaki farklılıkları incelese, bulacağı benzerliklerin, farklılıklarla karşılaştırıldığında saçma sapan olduğunu fark eder. Hayatlarımız, geçmişimiz ve geleceğimiz, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara bağlıdır… Biz insanlar, tabiatı ve güçleri oluşturan atomları ve heykeltıraşlığını yaptığı bu evreni gördük… Bizler, evrenin cisim bulmuş gözleri, kulakları, düşünceleri ve duygularıyız. En azından, kökenlerimiz hakkında meraklanmaya başladık… Yıldızları oluşturan yıldız tozu, milyar milyarlarca atomun organize bütünlüğü, tabiatın evriminin tasarlanması, çok uzun bir yoldan geçerek Dünya Gezegeni’ndeki bilinç şeklini aldı. Bağlılıklarımız türlere ve gezegenedir. Dünya için konuşuyoruz. Kurtarmayı ve geliştirmeyi amaçladığımız zorunluluğumuz, sadece kendimiz için değil, aynı zamanda özümüzü oluşturan muazzam ve kadim kainat için de sahiplenilmelidir. Hepimiz tek türüz. Bizler yıldız ışığını toplayan yıldız tozuyuz. (Carl Sagan, 1934-1996)

Sosyal sistemlerimizin eskimiş ve çökmüş olduğunu, ortaya koyma zamanıdır. Herkesin değerli ve gerçekten özgür olduğu, uzun soluklu küresel toplumu yaratmak için, birlikte çalışmalıyız. Şahsi inanışlarınız, her ne olursa olsun, hayatın gereksinimlerine gelince anlamsızdır. Her insan çıplak olarak doğar. Isınmaya, beslenmeye, suya, barınmaya ihtiyaç duyar. Geriye kalan her şey ikinci plandadır. Elimizdeki en önemli konu, dünya kaynaklarının akıllı idaresidir. Bu, parasal sistem ile asla sağlanamaz, çünkü çıkar amacı gütmek bencillik gütmektir. Bu nedenle de eşitsizlik, dengesizlik tabiatında vardır. Bununla beraber, politikacılar da kullanışsızdır. Hayat dair gerçek sorunlarımız politik değil, tekniktir. Ayrıca, din gibi ideolojiler, insanları böler, değerinin, amacının ve sosyal alakasının kabul edilmesi için toplumda büyük bir yankı gerektirir. Umarız, zamanla din, materyalizmini ve hurafelerini kaybedecek ve felsefe alanında yerini alacaktır. Gerçek şu ki bugün toplum, yaratıcılık, birleşme ve ilerleme yerine sürekli savunma ve güvenlikten bahseden politikacılar sebebiyle geri kalmıştır. Bugün sadece ABD, savunma için yılda 500 milyar dolar harcıyor. Bu, Amerika’daki her lise öğrencisini 4 yıllık bir koleje göndermeye yeter. 1940’larda Manhattan Projesi, kitle imha silahlarının ilkini üretti. Bu programda 130.000 insan görev aldı ve inanılmaz para harcandı. O bilim adamı grubu, insanları öldürme yolları yerine, kendi kendini geçindiren, bolluk içinde bir dünya yaratmak için çalışsaydı, hayatlarımızın bugün nasıl olabileceğini bir hayal edin. Amaçları bu olsaydı bugün hayat çok daha farklı olurdu. Kitle imha silahları yerine, çok daha güçlü bir şeyi ortaya çıkarma zamanıdır. Kitle Üretim Silahları (WMC – Weapons of Mass Creation).

Bizim asıl tanrısallığımız, yaratabilme kabiliyetimizdir. Yaşamın ortak yaşamsal bağlantılarını anlayarak güçlenip, tabiatın gelişmekte olan yapısını rehber aldıktan sonra, yapamayacağımız veya başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. Tabi ki, değişmeyi reddecek kurulu düzenin, değişik çeşitleriyle yüzleşeceğiz. Bu düzenin kalbinde parasal sistem vardır. Önceden açıklandığı gibi, kısmi rezerv politikası, borçla oluşturulmuş bir kölelik çeşididir. Toplum bu şekilde özgür olamaz. Serbest ticaretin formu olan serbest pazar kapitalizmi, dünyayı mahkum etmek ve ülkeleri yönetmek için borcu kullanıyor, bir avuç geniş iş ve politika gücüne hizmet ediyor. Gözle görülen bu ahlaksızlıklar bir yana, sistemin kendisi rekabete dayalıdır. Bu nedenle kamu refahı için yapılan, büyük boyutlu işbirliklerini derhal imha eder. Dolayısıyla gerçek bir küresel yapılanmaya her kalkışma engellenir. Bu finansal ve şirketsel yapılar artık eskimiştir ve ortadan kalkmalıdır. Tabi ki iş dünyasının ve ekonominin elitlerinin bu fikre katılacağını sanacak kadar saf değiliz. Güç ve kontrollerini kaybederler. Barışçıl ve stratejik bir eylem başlamalıdır. Hareketin en güçlü aşaması basittir. Güç odaklarını insanların lehine hareket etmeye zorlamak için davranışlarımızı değiştirmeliyiz. Sistemi desteklemeyi bırakmalıyız. Bu düzenin değişmesinin tek yolu, bitmeyen bu kusurların ve ahlaksızlığın farkında olup, bunun bir parçası olmayı reddetmemizdir.

-Onlar, bizim önerdiğimiz tasarımlardan dolayı, para sistemini bırakmayacaklardır. Sistem çökmek zorundadır ve insanlar seçilmiş liderlerine olan inançlarından vazgeçmelidir. Eğer Venüs Projesi ana alternatif olarak seçilirse, bu, değişimin başlıca öğesi olacaktır. Olmazsa, sonuçlarından korkuyorum. İstatistikler ülkemizin iflas etmek üzere olduğunu gösteriyor. Muhtemelen, ülkemiz askeri bir diktatörlüğe dönüşecek, isyanları engelleyebilmek ve sosyal çöküşü tamamlamak için. ABD çökerse, diğer tüm kültürler de benzer durumlarla karşılaşır. (John Perkins)

Şimdilerde dünyanın finans sistemi, gelirin düşmesinden dolayı, uçurumun eşiğindedir. 2003’de piyasa uzmanlarının belirttiği, ABD ulusal borcunun üzerindeki faiz, 10 yıl içinde altından kalkılamayacak hale gelecek. Bu, teorik olarak ABD ekonomisinin iflası anlamına gelir ve bunun dünyaya yansıması çok büyük çapta olur. Kısmi rezerv bazlı parasal sistem, genişlemesinin teorik limitlerine ulaşıyor ve bu aralar gördüğünüz banka iflasları sadece başlangıçtır. İşte bu nedenle enflasyon alıp başını gitmiştir, borcumuz rekor seviyelerdedir, hükümet ve FED, yozlaşmış sistemi daha da kanatmak için yeni para basmaktadır. Bankaların hayatta kalmasını sağlamanın tek yolu, daha fazla para yapmaktır. Daha fazla para yapmanın tek yoluysa, daha fazla borç ve enflasyon yaratmaktır. Tabloların dönmesi ve insanların önceden almış oldukları kredileri ödeyemez hale gelip yeni krediler almak istememesi, sadece an meselesidir. Paranın genleşmesi duracak ve daha önce görmediğimiz derecede bir küçülme başlayacaktır. Piramit şeklindeki bir çağın sonu. Hâlihazırda, başlamıştır. Bu yüzden, bu finansal batışın zayıflığını avantajımıza çevirerek, ne olduğunu ortaya koymalıyız.

İşte bazı öneriler:

1. Bankacılık sahtekârlığını ortaya koyun. Citibank, JP Morgan Chase ve Bank of America, ahlaksız federal rezerv sisteminin en güçlü denetleyicileridirler. Bu kuruluşları boykot etme zamanıdır. Eğer bunlarda banka hesabınız veya kredi kartınız varsa, paranızı başka bankaya yatırın. Mortgage anlaşmanız varsa, başka bankadan tekrar finanse edin. Hisselerine sahipseniz, satın. Onlar için çalışıyorsanız, işi bırakın. Bu hareket, özel bankacılık kartelinin arkasında gerçek güç olan FED’i küçük düşürecektir. Bankacılık sisteminin sahtekâr olduğunun farkına varılmasını sağlayacaktır.

2. Televizyon haberlerini kapatın. Haber almak için internetteki bağımsız haber ajanslarını ziyaret edin. CNN, NBC, ABC, FOX ve diğerleri, statükoyu korumak için tüm haberleri filtreden geçirirler. Tüm ana medya kurumlarına sahip dört şirket yüzünden, tarafsız haber imkânsızdır. İnternetin gerçek güzelliği de buradadır. İnternetteki serbest bilgi akışından dolayı, kurulu düzen kontrolünü kaybediyor. İnterneti her zaman korumalıyız, çünkü bugün gerçek kurtarıcımız odur.

3. Kendinizin, ailenizin veya tanıdığınız herhangi birinin askeriyeye katılmasına, asla izin vermeyin, Bu eskimiş kurum, artık sadece kurulu düzeni devam ettirmek için kullanılıyor ve artık amacına uygun değildir. Irak’taki ABD askerleri, ABD şirketleri için çalışıyorlar, insanlar için değil. Propaganda güçleri, bizi savaşın doğallığına ve askeriyenin onurlu bir kurum olduğuna inandırmaya çalışıyor. Eğer savaş doğal bir şey ise, neden her gün, travma sonrası stres bozukluğu sebebiyle, 18 eski Amerikan askeri intihar ediyor? Eğer erkek ve kadın askerlerimiz bu kadar onurlandırılmışlarsa, neden Amerikalı evsiz insanların %25’i, eski askerden oluşmakta?

4. Enerji şirketlerini desteklemeyi bırakın. Müstakil bir evde yaşıyorsanız, şehir şebekesinden çıkın. Evinizi temiz enerji ile kendi kendini idare edecek hale getirmenin yollarını araştırın. Güneş, rüzgâr ve diğer yenilenebilen enerjiler, artık ulaşılabilirler ve geleneksel enerjilerin bitmek bilmeyen fiyat artışıyla uğraşmaktansa, bunları araştırmak daha ucuz olacaktır. Araba kullanıyorsanız, bulabildiğiniz en küçük arabayı alın ve birçok dönüşüm teknolojilerinden birini değerlendirin bu teknoloji arabanızı hibrid haline getirebilecek, elektrik veya başka bir kaynağı benzin yerine kullanabilecek.

5. Politik düzeni reddedin. Demokrasi aldatmacası zekamıza hakarettir. Parasal sistem içinde asla gerçek bir demokrasi olmamıştır, olmayacaktır. Aynı şirketler tarafından yönetilen iki partimiz var. O pozisyonlara şirketler tarafından getiriliyorlar ve popülerlikleri suni olarak medya tarafından oluşturuluyor. Özünde yozlaşmış bir sistemin içinde, 2 yılda bir personel değişimi, anlamsızdır. Bu politik oyunun gerçek yanı yokmuş gibi davranmak yerine, enerjinizi bu bozuk sistemin üstesinden gelmeye odaklayın.

6. Harekete katılın. www.thezeitgeistmovement.com’a girin. Bize sosyal değişim için yaratacağımız, dünyanın daha önce hiç görmediği büyüklükteki kitle eylemi için destek olun. Herkesi, bu özünde yozlaşmış sistem hakkında harekete geçirmeli ve bilinçlendirmeliyiz. Tek gerçek uygulanabilir çözüm çerçevesinde, bütün insanlık için kullanılacak, gezegendeki tüm doğal kaynakları açıklayarak, herkesi teknolojinin gerçek durumuyla ilgili bilgilendireceğiz ve dünya savaşmak yerine birlikte çalışırsa, hepimizin nasıl özgür olabileceğini anlatacağız.

Seçim sizin. Finansal sistemin kölesi olmaya devam edebilirsiniz, böylece kendinizi materyalistik çöple ve boş eğlencelerle rahatlatırken, bitmeyen savaşları, depresyonları ve dünyadaki adaletsizliği izlersiniz. Ya da, enerjinizi doğru, anlamlı, bütüncül ve tükenmez değişime, ardında kimseyi bırakmadan tüm insanları özgür kılan ve desteklemek için gerçekçi imkânlara sahip olan değişime odaklarsınız. Fakat, sonunda en mühim değişim, başta sizin içinizde gerçekleşecek olandır. Gerçek devrim, bilinçte olacak devrimdir ve her birimizin öncelikli ihtiyacı, doğru olduğuna koşullandırıldığımız, ilahi, materyalistik zırvalardan kurtulmak, keşfetmek, geliştirmek ve düzenlemektir, tecrübeyle sabit bütünlüğümüzden gelen imge ile. Bu size bağlı.

“Bütün bu tartışmalarda ve konuşmalarda yapmaya çalıştığımız, beyinlerde radikal bir değişim sağlayamazsak ne olacağını görmektir. Her şeyi olduğu gibi kabul etmemek için… Fakat onları anlamak için, içinde olmak için, incelemek için, bütün kalbinizi ve aklınızı, sahip olduğunuz her şeyinizi, keşfetmeye verin. Farklı yaşamanın bir yolu. Fakat sadece size bağlı ve asla bir başkasına değil. Çünkü burada öğretmen yok, öğrenci yok, lider yok, yol gösterici yok, efendi yok, kurtarıcı yok. Kendiniz için, öğretmensiniz ve öğrencisiniz, efendi, yol gösterici, lider sizsiniz, siz her şeysiniz! Ve unutmayın, anlamak, değişimdir.”

İçerik, belgeselin türkçe altyazısından alınmıştır.

You may also like...

Bir yanıt yazın