Gülen misin Ağlar mısın?

ABD, BOP, Diyalog, TSK, Rusya

ABD, BOP, Diyalog, TSK, Rusya

Wikileaks belgelerinde, Jeffrey; Gülen Hareketi’nin arkasında ABD hükümeti yoktur demeye getiriyordu. Doğruda söylüyordu zira ABD’yi hükümetler yönetmiyor. Ayrıca Jeffry, Gülen Ankara DGM’de yargılanmaya başladığı günlerde Washington’da, “Fetullah Gülen” konferansı düzenlendiğini bilmiyor olmalı.

1980’li yıllarda CIA’nın “Yakın ve Güney Asya Bölgesi Milli İstihbarat Şefi” görevini yürüten ve halen RAND kuruluşu araştırmacı yazarlarından olan Fuller, RAND Raporu’nun ardından çıkardığı “Siyasal İslam’ın Geleceği” adlı kitapta; Amerikan dış politikasının en önemli hedeflerinden birinin özünde İslamcı fakat aynı zamanda liberal bir İslami reformu teşvik etmek, bu amaçla da Nurcuların -özellikle Fethullah Gülen’in desteklenmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Fuller; Türkiye’deki 236 okulu, yurtdışında 280 okulu, 200 dolayında dini vakfı ve 211 ticari şirketi ile Gülen’in BOP’un kapsama alanında etkili olabilecek liberal bir İslamcı hareket olduğu görüşündedir. [Araş. Gör. Altuğ GÜNAL / Büyük Ortadogu Projesi Ve Türkiye] (Son erişim 2011)

1980’li yıllarda Sung Myung Moon’un Türkiye ilişkilerini yürüten Kasım Gülek, Unification Church’ü ABD Büyükelçisi Şükrü Elekdağ’a ’empoze’ etmeye çalıştı. Bu arada da, Fethullah Gülen’le dostluğunu ilerletti ve onu ABD Büyükelçisi Morton Abramoıvitz ile tanıştırdı. Muhafazakâr ve liberal şebekenin en önemli kuruluşlarından Earhart Foundation ise RAND Corporation’a Fuller‘in “Türkiye’nin Nur İslamcı Hareketi” adını taşıyan kitabının hazırlanması için 30.000 dolar tahsis etti. [Mustafa Yıldırım / Sivil Örümceğin Ağında / 484-504]

ABD yıllarca el altından desteklediği Fetullah Gülen’e güveninin tam olduğunu ispat için başkenti Washington’da, Ankara DGM’de yargılanmaya başladığı günlerde “Fetullah Gülen” konferansı düzenliyordu. Konferansta konuşanların çoğunun ClA’cı olarak tanınması da Gülen hareketinin sınırlarını gösteriyordu. Aralarında Türkiye’de yakından tanınan CIA istasyon şefleri; Graham Fuller, Alan Makovski, George Harris gibi isimlerle AKP Milletvekili Edibe Sözen’in eski eşi Dr. Hakan Yavuz ve Bekim Akai gibi isimlerin katıldığı konferans ABD’nin başkentinde yapılıyor, konferansın sponsorluğunu yine Washington’da bulunan Rumi Forum Dinler Arası Diyalog Vakfı yapıyordu.Yahudi ve Hıristiyanlar İslam dinini yozlaştırmak için yıllarca sinsi planlar uyguluyor, Dinlerarası Diyalog aldatmacasında etkin rol verdikleri tarikatlar, İslam’ın içine girmiş “Truva atı” görevi görüyorlardı. [Ergün Poyraz / Amerikadaki İmam /327-328]

Mesela;

“Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik.” diyen Gülen; Misyonunu Hz. Meryem’i Hz. Muhammed ile nikahlayarak pekiştiriyordu. Kur’an’dan İdrake Yansıyanlar adlı eserinde, Meryem Suresinin 17. ayetinin meâlini kendi ifadesiyle şöyle verir: “Sonra, insanlardan gizlenmek için bir perde germişti. Ruhumuzu göndermiştik de ona tam bir insan olarak görünmüştü” ve şu yorumunu ilâve eder: “Acaba ne idi bu ruh? Hemen büyük çoğunluğu itibariyle bütün tefsirler, ayeti kerimede: “… ruhumuzu gönderdik…” diye belirtilen ruhun Cebrail (a.s.) olduğunu ifade etmektedirler. Ne var ki, burada Kur’an “Ruh” tabirini kullanıyor; ruh’un tayininde ise ihtilaf vardır. İhtimalin sınırları ise ihtilafın çerçevesini aşkındır; hatta Efendimizin ruhunu içine alacak kadar da geniştir. Evet bu da muhtemeldir; zira Hz. Meryem çok afife ve nezihe bir kadındı. Bu itibarla da gözlerinin içine başka bir hayal girmemişti ve girmemeliydi de. Ona sadece kendisine helal olan biri bakmalıydı. O da olsa olsa Efendimiz olabilirdi; zira o bir münasebetle Hz. Meryem’in kendisiyle nikahlandığına işaret buyuruyordu. Bu açıdan da “Ruh”un Efendimizin ruhu olabileceği de ihtimal dahilindedir…” [Prof.Dr. Mehmet BAYRAKDAR / Dinlerarası Diyalog ve Başkalaştırılan İslâm] (Son erişim 2011)

Mustafa Yıldırım; “Moon hareketi Mesih’e; Nurculuk hareketi de Mehdi’ye doğru ilerliyor. Her ikisinin yolu da “Amerika ile entegrasyon” projesine çıkıyor” diye yazmıştı. Yıllar sonra; otuz beş yılı aşkın bir süre Fethullah Gülen Grubu’nda Gülen’in çok yakın çalışma arkadaşı olarak ‘çekirdek ekip’ içerisinde yer alan Nurettin Veren, bu sözleri tasdiklercesine şu uyarıda bulunuyordu:

…Gülen, mesih ve mehdi özelliği olan kişi olarak lanse edilecek ve kullanılacak. Muhtemelen, “Üç İbrahimî dinin ortak lideri Gülen’dir, gerekçeleri de şunlardır” denilecek. Bunları şimdiden yazıyorum ki, millet yarın bununla vurulmasın. Bir çalkantıya daha girmesin. [Nurettin Veren / ABD’nin Truva Atı Fetullah Gülen Hareketi Kuşatma / 80]

..26-27 Nisan 2001 tarihlerinde, Georgetown Üniversitesi’nde CMGU’nun son konferansının konusu “F. Gülen: The man and his movement (Adam ve onun hareketi)” idi. Bu konferansta F. Gülen’in son elli yılda gelişen İslâmi hareketler içinde kurumlaşan tek hareket olduğuna dikkat çekildiğine ve eski CIA şefi Graham Fuller’in RAND şirketi adına Türkiye Nurculuğunu araştırmaya başlamış olduğuna bakılırsa, ABD ile “entegrasyon”‘un liberal olarak tamamlanmak üzere olduğu söylenebilir. [Mustafa Yıldırım / Sivil Örümceğin Ağında / 506]

Bir ülkenin ordusu diri oldukça ileriye dönük büyük sıkıntılar doğar. Bu nedenle ordu her şekilde yıpratılmalı ve kontrol altına alınmalıdır. NATO yapılanması ve eleman sızdırma faaliyetleri aranılan verimi sağlamamış olmalı ki Amerika raporlarında TSK’ya özel alaka gösterilmektedir.

…Ordunun eleman sızdırılmasıyla zayıflatılamayacağı ortaya çıkınca en kestirme yol seçilmiştir. Üstelik bu yol denenmiş, güvenilir bir yoldur. Zaten yıllardır sürdürülen ince bir oyunla, devletin kurumları, Cumhuriyet devletinin ilkelerine yabancılaştırılmış olarak yetiştirilen İmam Hatip mezunlarına açılmış ve meyveleri toplanmaya başlanmıştı. Aynı yöntem orduya yönelik olarak da uygulanabilirdi.1992 yılında İmam Hatip mezunlarının Harp Okullarına girmelerini sağlamak üzere, mecliste bir toplu uzlaşma sağlanmış ve yasa değişikliği tasarısı komisyonlardan geçirilmiştir. Türkiye, “sivil demokrasi” düşlerine dalmışken, Uğur Mumcu, yakından izlediği bu uzlaşmanın boyutlarını şu sözlerle belirtiyordu:

“1983 yılında Milli Eğitim Temel Yasasını değiştirdiler, bugün Harp Okulu Yasasını… imam-hatiplilerin harp okullarına girmelerini isteyen’ Atatürk’ün partisi CHP’nin Genel Sekreteri başta olmak üzere, bu uğurda çaba gösterenler doğrusu büyük başarı elde ettiler:”

Yazısından da anlaşılabileceği gibi, Uğur Mumcu, ‘demokrasi-insan hakları’ kılıfına sokulmuş operasyonu izlemektedir. Yasa değişikliği girişiminin salt laikliğe saldırı girişimi olmadığını, oynanan büyük oyunun, İslamcı hareketleri aşan yanını görmüş olmalı. Onun öldürülmesinden sonra oluşan kitlesel tepki üzerine yasa rafa kaldırılmıştır. Orduya sızma işi de yeniden tarikatların örtülü girişimlerine ve halkın orduya karşı kışkırtılması eylemlerine bırakılmıştır. [Mustafa Yıldırım / Sivil Örümceğin Ağında / 548-549]

Org. Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde Genelkurmay Askeri Savcılığı Nurettin Veren’i ifadeye çağırdı. Askeri Savcılığın çağırma nedeni Nurettin Veren’in televizyonlarda Fethullahçı gizli örgütlenme ile ilgili açıklamalarıydı. Askeri Savcılık, Veren’e TSK içindeki Fethullahçı yapılanmayı anlatmasını istedi. Veren, 2006 yılında şu bilgileri verdi;

-TSK’daki örgütlenmeyi sağlayanların başında S.S.A. geliyor. Şimdi (2006 yılı) Amerika’da olduğunu biliyorum. Diğer bir isim de K.Ü. Aynı zamanda denizcilere bakıyor.
-Askerler değişik evlerde salı günleri misafir edilir gizli toplantılar yapılır.
-Çeşitli kademelerdeki Fethullahçı subaylar Gülen’e istihbarat getirir.
-Kurmay Binbaşı seviyesinde subaylar Gülen’e brifing verir.
-Bazı teğmenler kılıçlarını Fethullah Gülen’e getirdiler, bunlar İzmir’de bir dershanenin üst katında sergilendi ve daha sonra kaldırıldı. Bu teğmenlerin bazıları ordudan atıldı. Bunun üzerine “Ordu din düşmanı” propagandası yapıldı.
-95 yılında TSK’dan atılan denizciler Fethullahçılar.
-Bazı askeri öğrenciler Fethullahçılardan burs alırlar. Bunlar üst seviyelere geldiklerinde Fethullah’a bağlılıklarını devam ettirirler.
-Fethullah Gülen 9 Ocak 2005’te Milliyet’te Mehmet Gündem’e verdiği röportajda “Ordu’da Fethullahçı var mı?” sorusuna net bir cevap vermedi. Ulusal Kanal (Son erişim 2011)

Rusya’da Nurculuk Faaliyetleri Yasaklandı

Rusya Federasyonu’nda faaliyeti yasaklanan Nurcular adlı dini kuruluşun lideri gözaltına alındı. Birinci Dünya Savaşından sonra Said Nursi tarafından kurulan tarikat örgütü, Türkiye’de şeriata dayalı bir devletin kurulması gereğini savunuyordu. Nurcular dünya çapında faaliyet gösteren bir tarikattır. Rusya Federasyonu İçişleri Bakanlığı Volga Federal Bölgesi Güvenlik Müdürlüğü Basın Dairesi yetkilileri, yaptıkları açıklamada, gözaltına alınma operasyonunun İçişleri Bakanlığı Volga Federal Bölgesi Güvenlik Müdürlüğü’nün Aşırılıkçılıkla Mücadele Dairesi görevlileri ve Federal Güvenlik Teşkilatı Volga Bölgesi Dairesi tarafından 18 Haziran’da yapıldığını belirttiler. Halihazırda Nurcuların oluşturduğu kuruluşların 65 ülkede faaliyette bulunduğu biliniyor. Türkiye Genelkurmay Başkanlığı da, Nurcuların toplam üye sayısının 4 milyon olduğunu açıkladı. Rusya Federasyonu Yüksek Mahkemesi’nin 10 Nisan 2008 tarihli kararıyla; Uluslar arası Nurcular adlı dini hareketinin faaliyeti Rusya Federasyonu topraklarında yasaklanmıştır. Söz konusu kuruluşların başlıca hedefleri şunlardır:

– İktidar ve yönetim organları ile Müslüman dini idarelerinde Türk lobisi oluşturmak
– Nihai amacı Türkiye’nin liderliğinde (Balkanlardan Sibirya’ya kadar uzanacak) “Büyük Turan” devletini kurmak için Müslümanları, özellikle de Türkçe konuşanlar arasında Pantürkizm ve Panislamizm düşüncelerini yaymak
– İslam dini okulları kurarak, bunlar aracılığıyla bilahare Türkiye’de öğrenim görecek öğrencileri seçmek
– Anılan kuruşların Türkiye istihbarat kurumları tarafından finanse ve kontrol edildiği göz önüne alınarak, bunların muhtemel hedefinin istihbarat toplamak ve dini faaliyet paravanası altında enformasyon kaynaklarını satın almak
– Sivil toplum kuruluşlarını ve yabancı işçileri etkilemeye çalışmak. Oda TV (Son erişim 2011)

Rusya Fethullahçıları Casusluktan Tutukladı

Rusya’nın Nizhny Novrgorod şehrinde Rus karşı istihbarat teşkilatı FSB, Fethullahçılara yönelik bir operasyon düzenledi. Türkiye, Azerbaycan ve Rusya vatandaşı olan 12 kişi tutuklandı. 40 adet yasak yayına el konuldu. Yasak yayınların büyük çoğunluğunu Said-i Nursi’nin kitapları oluşturuyordu. Moskovsky Komsomolets Gazetesi, Fethullahçıların Rusya’daki yasadışı faaliyetlerinden örnekler verirken, Rus istihbaratına göre dünyada 4 milyon Nurcunun yaşadığına ve bunların ciddi bir kısmının Rusya’da olduğuna dikkat çekti. Nurcuların, yasadışı amaçlarına ulaşmak için eğitim kurumlarında köksaldığı ifade edildi. Son yıllarda bu okulların faaliyetlerinin özellikle Tataristan’da açık tehdit halini aldığının altı çizildi. İşçi partisi Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı Prof. Dr. Semih Koray; Fethullah okullarının Türkiye’nin insiyatifinde olmadığını, tamamen ABD’nin ve BOP’un bir parçası olduğunu ifade etti. Türkiye’nin de Fethullahçılardan büyük zarar gördüğünü söyleyen Koray, bu gizli “SüperNATO” yapılmasının Türkiye’yi zayıflatma amacıyla kullanıldığını vurguladı.

Dünyadaki çeşitli istihbarat kaynaklarına yakınlığıyla bilinenYakın Doğu Enstitüsü uzmanı Y.B. Sheglovin ise kurumun sitesine yazdığı kapsamlı incelemede, Gülen’in uzun süreden beri CIA ajanı olduğunu belirtiyor. Yazının sonunda özetle maddeler halinde şu noktalara vurgu yapılıyor;

1 – Fethullahçılar, CIA’in cihat hareketine dünya çapında sızma operasyonunda kullandığı paravandır. Bu maaliyetlerin temel merkezlerinden biri Afganistan’dır. Ardından Afrika ve Orta Asya gelmektedir.
2- Fethullahçılar Amerikalılar tarafından özellikle istihbarat edinmek için kullanılmışlardır. Bu yasadışı örgütlenme esas olarak MİT’e değil CIA’e bağlıdır.
3- Fethullahçılar, ABD tarafından sadece cihat yandaşlarına değil ayrıca Türkiye’deki siyasi süreçlerde ve devlet yapısında da kullanılmıştır. Türkiye’de askeri istihbaratın yaptığı gizli çalışmalarda özellikle 2000 sensinden beri tarikatın orduya, polise, yargı organlarına ve siyasi partilere yönelik cidd bir sızma operasyonu tespit edilmiştir. Burada ilginç olan İslam etkisinin değil, Amerikan etkisinin söz konusu olmasıdır. Amerikan istihbaratı, ılımlı İslam üzerinde siyasi güç toplama perspektifiyle hareket etmektedir.
4- Amerika’nın istihbarat operasyonu ‘Nurcular, Fuller’in yeşil kart açıklaması ve Gülen’in İran’a karşı ve Mavi Marmara konusundaki tavrıyla tamamen açığa çıkmıştır. Cemaatin ABD açısından miadı dolmaktadır. Aydinlik, 8 Nisan 2011 Haber Dükkanı (Son erişim 2011)

You may also like...

Bir yanıt yazın