Anadolu’da Ermeni Zulmü

G. Ermenilerin 1918 - 1920 Yılları Arasında Yaptıkları Mezâlim

G. Ermenilerin 1918 – 1920 Yılları Arasında Yaptıkları Mezâlim

Ermenilerin Ruslara yardımcı olarak birlikte işgal ve katliamlar yaptıklarını yukarıda anlatmıştık. İşgal yıllarında bu zulüm çeşitli şekillerde devam etti. Nihayet 7 Kasım 1917’de Rusya’da ihtilâl oldu, 22 Ocak 1918’de Rusya mütareke istedi. Bunun üzerine Rus ordusu işgal ettiği doğu Anadolu’dan çekilmeğe başladı. Bu esnada Ermeniler yine yağma ve katliamlar yaptılar. Her tarafı yakıp yıktılar. Trabzon, Gümüşhane, Erzurum, Erzincan, Van, Bitlis, Muş ve Kars bölgelerinde pek çok zulümler icra ettiler.

Erzurum’da Ermeni Zulmü

Ilıca’da kaçamayan Türklerin hepsinin öldürüldüğünü ve kör baltalarla enselerinden kesilmiş bir çok çocuk cesetleri gördüğünü Erzincan’dan Erzurum’a dönüşünde bizzat başkomutan Odişelidze söyledi. Ilıca katliamından üç hafta sonra 11 Mart 1918 pazartesi günü ordan dönen yarbay Griyazmof gördüklerini şöyle anlattı:

“Köylere giden yollarda uzuvları tahrib edilmiş bir çok cesetlere rastladım. Her geçen Ermeni bu cesetlere bir kere söğüp tükürüyordu. 25-30 metrekarelik cami avlusuna iki arşın (141 cm) yüksekliğinde cenaze yığılmıştı. Bunların arasında her yaşta kadın, erkek, çoluk çocuk ve yaşlılar vardı. Kadın cesetlerinde zorla ırza geçme halleri pek belli bir halde idi. Birçok kadın ve kızların tenasül yerlerine tüfek fişeği sokulmuştu.

Alaca menzil komutanlığı müteahhidi olan bir Ermeni 12 Mart 1918’de yapılan vahşilik üzerine şunu anlattı: Ermeniler bir kadını canlı olduğu halde bir duvara çivilemişler; sonra kalbini oyup başının üstüne asmışlar.

Erzurum’da Rus topçu subaylarından Gürcü asıllı teğmen Midvani şöyle bir olaya tanık olduğunu anlattı: Bir Ermeni, arabacılardan bir müslümanı vurmuş, fakat öldürememiş, sırt üstü düşmüş. Ermeni elindeki sopayı, can çekişen müslümanın ağzına sokmak istemiş. Dişleri kilitlenmiş olduğundan sopayı ağzına sokamayan Ermeni, müslümanın karnını tekmeleye tekmeleye öldürmüş. 13

30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesinden sonra Türk Ordusu Kars ve çevresini terk ederek 1877-1878 Türk-Rus savaşı sonrası çizilen sınırın batısına çekilmişti. Bu bölge tekrar Ermeni cellatların ellerine bırakılmış oldu. Bağımsız Ermenistan devletine bağlı çeteler iki yıl boyunca çeşitli zulümler yaptılar. Nihayet Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Türk ordusu 30 Ekim 1920’de Kars’ı, 12 Kasım 1920’de Iğdır’ı Ermenilerden kurtardı. 3 Aralık 1920 günü Ermenistan’la Gümrü anlaşması imzalandı.

Mondros Mütarekesinin 7. maddesine dayanarak Uzlaşma Devletleri Anadolu’nun her bir tarafını işgale başlamışlardı. Güney illerimiz (Urfa, Antep, Maraş, Adana) önceleri İngilizler tarafından işgal edilmiş ve daha sonraları ise Fransızların denetimine geçmişti. Ermeniler bu bölgede de, Fransızların himayesinde zulüm ve katliamlarını sürdürdüler.

Adana’da Ermeni Zulmü

Vanlızade Nihat anlatıyor:

Fransızlar, Ermenilerle iş birliği halinde vesileler icat ederek Türkleri öldürüyorlar; para ve mallarını yağmalıyorlardı. Ermeni kilisesi kasaphane (maktel) olmuştu. Köşe bucaklarda, ıssız yerlerde yakaladıklarını sürüyerek kiliseye götürürler, işkenceler içinde canını alırlardı. Bu gibi facialar bir taraftan devam ederken diğer taraftan Fransızlar sorgusuz sualsiz masum Türkleri Kumlukta Hacı Ali tekkesinde kurşuna dizerlerdi. Rahmetli babam eski sarayda oturuyordu. Güpe gündüz evini bastılar. Bütün ev eşyasını aldıktan sonra depodaki çenberli pamuklarını da götürdüler.

Ermeni çeteleri ansızın çiftliğimize baskın yaptılar. Hazırladığımız bütün malları, ne var ne yok, yataklarımıza varıncaya kadar alıp arabalara yüklediler. Hayvanlarımızı da önlerine katıp, bizim üçümüzün elini kolunu sıkı sıkıya bağlayıp, Şahin Ağa kilisesi köyüne sevk ettiler. Burası mahşerden bir nümune idi. Binlerce Ermeni ile dolmuştu. Çeteler, dişinden tırnağına kadar çapulcu, yağmacı Ermeniler burada mevcuttu. Bizi hay u huyla karşıladılar. Binbir çeşit yakası açılmadık küfür ve hakaretler içerisinde, çete başı Sivaslı Kireççi Agop’un önüne çıkardılar. Gayet terbiyesiz bir biçimde bizden para istedi:

“–Sakladığınız yeri gösteriniz, aksi takdirde başınıza çeşitli işkencelerle ölüm gelecektir!” dedi.

Varımız olan 17 altun lira ile 637 banknotumuzu daha önce elimizden almışlardı.

“–Bir şeyimiz kalmadı ki verelim; verecek paramız yok!” der demez, öldüresiye bir dayak atıp beni merdivenden aşağıya tekmelerle yuvarladılar. Kahkahalarla halimizi seyr edenler arasında, Adana’nın zengin ileri gelen Ermeni tüccarlarından Kalasyan ile Bızdıkyan ve Kasparyan’ı gördüm.

Babamı çırıl çıplak ederek bir çukura götürdüler. Aşıkyan fabrikasında çalışan İstepan adındaki Ermeni, belinden çıkardığı 60 cm. uzunluğundaki kamayı babamın sağ böğrünün karaciğer nahiyesine sapladı. Kelime-i şehadet getiren babama kızan kaatil peygamberimize küfür etti. İkinci darbeyi de aynı bıçakla boynunun sağ tarafına indirdi. Rahmetli babamın başı göğsüne sarktı, şehid olarak gözlerini kapadı.

Babamın ayaklarına bir ip takarak takur tukur sürükleyip kör bir kuyuya cesedini attılar. Tüyler ürpertici bu manzara, hemen beş metre uzağımda cereyan etti. Facianın dehşetinden kanım dondu. Şimdi sıra bana gelmişti. Perişan halimde yanıma geldiler. Beni de anadan doğma soyundurdular. Üzerime bir teneke gaz yağı döktüler. Bir elinde kibrit, diğerinde kutusu olan Ermeni üzerime geldi. Dedi ki:

“–Siz çok zenginsiniz, çok paranız olduğunu biliyoruz. Üzerinizden çıkan para ile bizi aldatamazsınız. Eğer paranın yerini söylemezseniz, babanın akıbetini gördün, seni de diri diri yakacağız. Çabuk söyle, böyle bir ölümden kendini kurtar!”

Diri diri yakılıp ölmenin çok feci olduğunu düşünerek vakit kazanmak maksadıyla:

“–Evet, çok paramız var, hem de heybe dolusu… Bunların yerini çiftlikte size göstereceğim!” dedim.

Derhal gazlı vücuduma elbisemi giydirdiler. Çete başının yanına götürdüler. Çete başının verdiği emir de, derhal çiftliğe gidilmesi, paralar alındıktan sonra geri dönülmesi idi. Verdiğim cevapta:

“–Bu çok yanlış bir emirdir. Paralar samanlıkta gömülüdür. Samanlığı boşaltmak, gömülü yeri açmak hayli vakte bağlıdır. Burası akşam olur olmaz Türk çetelerinin at oynattığı ve etrafı gözettikleri bir yerdir. Şimdi vakit akşam, nerede ise güneş batmak üzeredir. Biz oraya gidip işe başladığımız zamanda, behemehal Türk çeteleri gelecek, iki taraf arasında şiddetli bir çarpışma olacaktır. Ben belki bu çarpışmalarda ölebilirim. Sizin elinize para geçmediği gibi, bir hayli zayiata maruz kalabilirsiniz. Beni öldürseniz bu saatte çiftliğe ayak basmam!” dedim.

Çete başı bu düşüncemi haklı buldu. İşi yarına bıraktı. Beni üç nöbetçinin nezareti altında bir odaya soktu. Köyün etrafına da nöbetçiler kondu. Çeşitli yerlere de gözcüler dikildi. İlk işim kolay ölümün çaresini aramaktı. Yarın çiftliğe gidip kendilerini aldattığımı anlarlarsa, kim bilir bana nasıl işkenceli bir ölüm tatbik edecekler. Bunları düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu.

Altının, çuval dolusu banknotların neşesi içinde, çeteler yaptıkları günlük mezalimi iftiharla çete başına anlatıyorlardı. Yeğenim Tahsin’in Taşcı’da cesedinin kuyuya atıldığını, Zağarlı, Kamışlı, Yalnızca, Mıhıllı köylerinin tamamen yakıldığını, buralarda ellerine geçenleri ve Yalnızca’da Afganlı müslüman bekçinin, Aşık Kâhya’nın, Zağarlı’dan Sağır Sait’in ve berber Mahmut’un kız kardeşleriyle birlikte çocuklarının, Şahin Ağa kilise köyünden Deli Kerim’in, Gök Mehmet’in karısı Emine’nin, Veysel’in karısı Emine’nin ve daha isimlerini hatırlıyamadığım elli kadar Türk’ün, çeşitli işkenceler içinde nasıl öldürüldüklerini kahkahalarla anlatıyorlardı.

Geç vakte kadar içtiler, hepsi de sızdı. Yediğim dayaktan, yarın karşılaşacağım felaketten yerimde oturamıyordum. Kurtulmak değil kolay ölmek istiyordum. 14

Fransızların ve Ermenilerin zulmü Maraş’ta halkın ayaklanmasına sebep oldu. Yirmi gün süren şiddetli çarpışmalardan sonra 11 Şubat 1920’de Maraş kurtarıldı.

Daha sonra 20 Ekim 1921’de Fransızlarla Ankara Antlaşması imzalandı. Fransızlar güneyde işgal ettikleri yerleri boşalttılar. Sadece Adana bölgesinden 120.000 Ermeni Suriye’ye kaçtı. 30.000 kadarı da Kıbrıs, Mısır, Adalar ve İstanbul’a gitti.

You may also like...

Bir yanıt yazın