Dinlerarası Diyalog ve Başkalaştırılan İslâm

11. Tevhid İle Teslisi Aynîleştirmek

11. Tevhid İle Teslisi Aynîleştirmek

Diyalog süreci başladıktan bu yana gerek aktif ve gerekse pasif Müslüman diyalogçular, kurum veya kişi olarak, durmadan “Aynı Tek” Allah’a inanıyoruz nakaratını tekrarlayıp duruyorlar. Bunu onlara kim öğretti: Papalık mı yoksa Kur’ân-ı Kerim mi? Ümmi bir Müslüman bile bunu bilir ki bunu Kur’ân öğretmez. Kur’ân’ın öğrettiği şudur:

Maide:116 “Allah, Ey Meryem oğlu İsâ! İnsanlara: “Beni ve anamı, Allah’tan başka iki tanrı daha edinin” diye sen mi söyledin? buyurduğu zaman, o “Hâşâ! Seni tenzîh ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz.”

Mâide: 72 “Andolsun ki, Meryem oğlu Mesih, Allah’dır diyenler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Mesih: Ey İsrâil oğulları! Rabbim ve Rabbiniz olsun Allah’a kulluk ediniz. Kim Allah’a şirk koşarsa, Allah ona cenneti haram kılar; onun yeri ateştir ve zâlimlere yardımcılar da yoktur.”

Bu âyetler apaçık dururken, hangi dinî, felsefî ve bilimsel gerekçe ile diyalogçular İslâm’ın Tevhid’ini Hıristiyanların teslisi ile aynîleştirirler. “Hepimiz Tek Allah’a inanıyoruz” diyebiliyor! Kelâm ve felsefede Allah’ın basitlik ilkesi vardır; hatta kırbaç yemişler veya engizisyona uğramış da olsalar, bu ilkeden dolayı Ortaçağın batılı bazı filozofları ve teologları Tek Tanrı’ya inanmak üç tanrıya inanmaktan daha evladır diyerek üçlü veya üçlemeli tanrı inanışına karşı gelmişlerdir.

Bir’in hiçbir şekilde üç, üç’ün de bir olmadığı ve üçün içinde üç tane ayrı birin olduğu basit bir matematik bilgisiyle anlaşılır. Mantıkta ayniyet ilkesi vardır. Bu basit felsefî ve matematik zihniyete bile sahib olmadıkları anlaşılan modern Müslüman diyalogçular, yukarıda zikrettiğimiz ayetlerden de mi haberdar değillerdir?

Bir çok putperestlik şekillerinde de insanlar Tanrı’ya inanıyorlar; burada önemli olan Tanrı’ya hangi imân ve Tanrı tasavvuruyla inanıldığıdır. Yukarıda zikrettiğimiz ayetlerde ve başka benzerlerinde de açıkça görüldüğü gibi Hıristiyanların teslis tasavvuruyla inandıkları ile Müslümanların tevhid tasavvuruyla inandıkları, şimdiki diyalogçu Müslümanların söyledikleri gibi, aynı ve tek tanrı olsaydı niçin Allah teslisçi inanışı küfür ve şirk olarak nitelesin ki? Şaşıran hâşâ Allah mı; yoksa Müslüman diyalogçular mı?

Tevhidi teslisin vaftiz suyuna batıran Müslüman diyalogçulardan birisi de ilki S.H.Nasr’dır; papaz akademisyen John Hick’in dini çoğulculuğu, kendisinin gelenekselciliği ve dinlerin aşkın birliği adına ve burada dinlerarası diyalog adına tabiî bundan yaklaşık 20 yıl önce John Hick ile yaptığı bir diyalogta teslis inancını Allah’ın Hıristiyan kullarına özel tezahürü ve tecellisi olarak temellendirmektedir. Nasr şöyle der : “Bu doktrin (teslis) tarihi olarak varolan dökümanlardan doğmamış bile olsa, bunun Müslümanlara değil Hıristiyanlara ilâhî olarak istendiğine inanıyorum… Tâbii olan bu doktrinin imkânına müsaade etmek için o yorum Allah’ın, iradesinin bir yönüne tekabül etmiş olması gerekir. Eğer birisi bu, binlerce yıllık korkunç bir hataydı derse, bunu ben kabul etmiyorum.”25 “Tek” olduğunu, “Doğmadığını” ve “Doğurtmadığını” bildiren26 Allah’a karşı bundan daha büyük bir buhtan olabilir mi?

Allah her dine kendisini farklı akideyle tezahür ettiriyorsa, aşağıda bahsedeceğimiz Papa XVI. Benedikt’e gönderilen mektubun imzacılarından da birisi olan Nas’a sorulmaz mı ki niçin Allah Ehl-i Kitâb’ı Müslümanlar ile onlar arasında olması gereken “Ortak Kelime’ye” davet ediyor? Eğer onlarda da aynı tek Allah’a inanıyorlarsa bu ilâhî davetin dini ve mantıksal açıklaması ne olabilir?

Âl-i İmrân Suresi’nin 64. ayetinde “Ortak Kelime” ile Allah’ın Ehl-i Kitâb’a yaptığı bu daveti bile anlamamış görünen Nasr’a ve onun gibi diyalogçu Müslümanlara –ki diyalog için gerekçelerinin birisi de bu ayettirbizzat bu kelime bir cevaptır. Çünkü Allah her dine farklı bir akide veya inançla tezahür ve tecelli etmediğini beyân ediyor.

Şimdi Müslüman diyalogçuların kendilerine dayanak olarak gösterdikleri ve yanlış değerlendirdikleri Âl-i İmrân Suresi’nin 64. ayetini aktaralım ve kısaca üzerinde duralım:

Allah’ın Hz. Muhammed’e (şimdi de bize) Ehl-i Kitâb’a okumamız istediği ayet şöyledir:

“De ki: Ey Ehl-i Kitâb! Bizim ve sizin aranızda ortak kelimeye geliniz! Bu, Allah’dan başkasına tapmamak, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, Allah’dan başka bazılarınızın bazılarını rabler edinmemesi değil midir? Eğer onlar yüz çevirirlerse, bizim Müslüman olduğumuza şahit olunuz deyiniz.”

Allah hâşâ, bugünkü diyalogçu Müslümanlar gibi şaşkın ve çelişkili olmadığı için, ayette görüldüğü gibi Ortak Kelime’nin ne olması gerektiğini açıklayarak bunun Allah’a şirksiz ve küfürsüz bir imân, yani Tevhid olduğunu beyan etmiştir. Yoksa buradaki Ortak Kelime’nin işaret ettiği ortaklık, Müslüman diyalogçuların düşündüğünün, anladığının aksine, Ehl-i Kitâb’ın bugün sahip oldukları inançları ve Tanrı tasavvurları ile Tevhid’in ortak olması değildir. Hiç şüphesiz Hz. Musa ve Hz. İsâ’nın kendilerinin tebliğ ettiği tevhidçi imân Ortak Kelime’dir; yoksa işaret ettiğimiz gibi Hz. İsâ’nın da Rab ve Tanrı olarak inanıldığı teslisin veya başka türlü inançların Ortak Kelime ile bir ortaklığı, aynîliği ve eşitliği söz konusu olamaz.

Nasr gibi, tevhidi ve teslisi ayın gören Müslüman diyalogçuların sayısı baya hayli kabarık görünmektedir. Papa XVI. Benedikt’in Türkiye ziyaretini Tempo dergisi 990. sayısını “Aynı Tanrı, Yollar Farklı” başlığıyla özel sayı yapmıştır. Bu münasebetle Bekir Karlığa ve Ali Murat Yel gibi iki ilahiyatçı akademisyenin dergiye söyledikleri cidden esef vericidir.

“Medeniyetler İttifakı ve Dinlerarası Diyalog konularındaki yetkinliğiyle dikkat çekiyor” diye tanıtılan Bekir Karlığa: “Dinlerde kast edilen aynı Allah. Fakat Hıristiyanlıkta üçlü bir Tanrı anlayışı var. İsâ da Tanrı. Tanrı oğlu Tanrı, Baba Tanrı, oğul Tanrı ve Kutsal Ruh. Yani Cebrâil, Meryem’e üflenen ruh. Çünkü Hz. İsâ, Meryem’e üflenen ruh’tan ibarettir. Dolayısıyla burada aynı Tanrı’ya inanmıyorlar demek yanlış olur. Üçü de İbrahim’in Tanrısı. Yani tek Tanrı.”27

Karlığa’nın bu çelişkili olduğu kadar da, yukarıda Allah’ın, Kur’ân’dan alıntıladığımız ayetlerde Hıristiyan inancını şirk ve küfür olarak nitelediği ayetlerin anlamlarına ters düşen beyânına göre, Üçlü Tanrı inancı, Tek Tanrı inancıyla aynıdır. O’na göre, öyleyse, Kur’ân’da anlatılan Tek Allah’a, haşâ, Hıristiyanlıktaki gibi Baba Tanrı’dır, Oğul Tanrı’dır (İsâ) ve Kutsal ruh Tanrı’dır demekte bir sakınca yoktur her halde! Hâşâ. Aksi takdirde İslâm tevhidiyle Hıristiyan teslisi nasıl Tek ve Aynı Tanrı’yı anlatabilirler ki?

Kur’ân’a göre üç dinin Tanrı inancını Hz. İbrahim’de de birleştirmek yanlıştır. Çünkü ayet apaçıktır: “İbrahim, ne Yahûdi, ne de Hıristiyan idi; o ancak hanîf ve Müslümandı; müşriklerden de değildi” (Âl-i İmrân: 67); “De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, İbrahim ‘in dosdoğru dinine iletti; o müşriklerden değildi” (En’âm: 161).

Bu tenkitler karşısında diyalogçuların bize yöneltebilecekleri, “Her dinin Allah’ı veya Tanrı’sı başka başka mıdır da siz bizi eleştiriyorsunuz? Dinlere göre ayrı ayrı Allah mı var?” gibi soruları ve itirazları olabilir; bunları tartışmayı daha sonraya bırakarak, diyalogçuların görüşlerini tanıtmaya devam edelim.

Tempo’nun aynı sayısından Fatih Üniversitesi sosyoloji bölümünden, “Katolik uzmanı” olarak A.Murat Yel’in de bir söyleşisi vardır; söyleşi kısa olduğu için aynen aktaralım:

“Hıristiyanların teslis yani üç Tanrı kavramı aslında sırlı bir kavramdır. Papa bile bunu açıklayamaz. Onun da bilmediği bir şey. Bir de şu örneği verirler: Elması elinize aldığınızda kaç yüzü var? Üç yüzü. Ama tek bir elmas. Bizim teslis inancımız da buna benzer derler. Aslında tek Tanrı var orada. Müslümanlar çok abartarak Hıristiyanlar üç Tanrı’ya inanıyor yorumunu yapıyorlar. Teslisin temelinde de aslında birlik var. Aynı İslâm’da olduğu gibi. İslâm vahdet kavramının çok üzerinde duruyor.”28

Eğer Tempo’nun bu sözleri aktarımında bir sorun yoksa, sondan başa Yel’de şöyle demek istiyor herhalde: Ey Allah, niçin vahdet üzerinde fazla duruyorsun! Niçin İhlâs suresini vahyettin? Niçin Hıristiyan inancını küfür ve şirk olarak anlattın? Sen, hâşâ, bilmiyorsun ki Hıristiyanlar da İslâm’da olduğu gibi Sen’in Tekliğine inanıyorlar. Senin Müslümanların da Hıristiyanlar üç tanrıya inanıyorlar şeklinde meseleyi abartıyorlar; ah şunları bir sustursan!

Peki Yel ve Yeller! Papa bile üçlü Tanrı inancını açıklayamıyor da, sizler onun adına teslisi bilip nasıl oluyor da Tevhid ve Vahdaniyetle aynı sayabiliyorsunuz? Papalar bile Tevhid ve Teslis aynıdır demiyor da sizler diyebiliyorsunuz! Nasıl oluyor da Hıristiyanlar gibi elinize aldığınız bir elması örnek vererek, elmas birdir ama üç yüzü vardır diyebiliyorsunuz?

Elmas doğadan çıkarılırken doğal üç yüzlü mü çıkıyor? Yoksa, elması, üç yüzlü kesersen mi üç yüzlü olur? Velev ki, elmas doğadan üç yüzlü çıksın, bu teslise nasıl kanıt olabilir!

Verilen örnekte olduğu gibi üç yüzlü bir elmas düşünelim. Bu tek bir elmasın, üç yüzlü elmas olarak bir niteliğidir. Niteliklerine göre bir elmasa, sayıca üç elmastır denebilir mi? Denemediği için teslis “Sır” oluyor. Sırlı teslis, nasıl oluyor da açık Tevhid ile aynı oluyor? Madem ki Katolik uzmanısınız şu soruların yanıtını iyi bilirsiniz: Katolikler veya diğer teslisçi Hıristiyanlar her üç Tanrı’ya ayrı üç şahıs (persona) demiyorlar mı? Aynı cevher (öz), ayrı üç şahıs, bu üç şahıs da her yönden denk ve eşit. Üç Tanrı, tanrılıkta aynı cevherdir; fakat şahıs olarak üçtür. Üç insan düşünün, bu üç insan insanlık veya insan olma cevherinde aynıdır; fakat Ali, Mehmet, Ahmet olarak ayrı şahıslardır. Nasıl olur da, Ali, Mehmet, Ahmet sayı ve şahıs olarak aynıdır, tektir diyebiliyorsunuz?

Müslüman dinlerarası diyalogçular bu konuda şimdiye kadar söylediklerimize, “Onlardan zalimlik yapan ları hariç Ehl-i Kitap ile en güzel şekilde mücadele ediniz.Bize indirilene de, size indirilene de inandık; bizim Tanrı’mız da, sizin Tanrı’nız da birdir; biz yalnız O’na teslim oluyoruz,deyiniz.” mealindeki Ankebut 46. ayetini hatırlatarak itiraz edebilirler; bakınız ayette de bizim söylediğimiz: Bizim Tanrı’mız da , sizin Tanrı’nız da birdir deniliyor. Hayır siz bunu, Allah’ın küfr olarak nitelediği teslisçi Hırıstiyanların akidesi ile Müslümanların tevhidçi akidesinin aynı olduğunu ifade etmek için söylüyorsunuz. Oysa ki söz konusu bu ayetin iniş nedeni, Ehl-i Kitap’tan müslüman olmuş olanlara inanç açısından teminattır.Yani Allah onlara müslüman olmakla, sizin dininizde de asli olan Allah’ın birliği akidesine kavuşmuş oldunuz demiştir; zaden ayette bu imanı tasdik etmeyen Ehl-i Kitap zalimler olarak nitelenip istisna edimleştir.Yani başka bir ifadeyle zalimlare :” Sizin de bizim de Allah’ımız birdir.” denilmemiştir.

Kaldı ki, bu durumu Ehl-i Kitap’ı İslama çağıran Kuar’an’daki bu benzer ayetlerin sırabakımından en sonuncusu olan Enbiya 108 ve 109. ayetleri çok daha açık bir biçimde anlatıyor :” De ki: Bana tanrınızın ancak Tek bir Tanrı olduğu vahyediliyor. Hala Müslumanlar olamayacak mısınız?”, ” Eğer yüz çevirirlerse, de ki : Sizi Ortak olana çağırdım; ancak tehdid edildiğiniz o kıyamet gününün yakın mı, uzak mı olduğunu bilmiyorum.”

You may also like...

Bir yanıt yazın